20 Temmuz 2014 Pazar

Roma Gezisi 2.Gün

29.06.2014  Sabah erkenden kalkıp yeniden yola koyuluyoruz. Bugün için planımız Tiber Nehri'ni geçip Vatikan ve Trastevere bölgesini dolaşmak. Bu bölge için özellikle Pazar gününü tercih ediyoruz çünkü Trastevere'nin ünlü bit pazarı Porta Portese yalnızca pazar günleri saat 06:30 ve 14:00 arasında kuruluyor. Daha önceki araştırmalarım sonucu edindiğim bilgilere göre Vatikan Müzeleri'de her ayın son pazar günü 09:00 ve 14:00 arasında ücretsiz giriş imkanı sunuyor. Son giriş saati ise 12:30. Biz ilk önce müzeye gitmeyi tercih ediyoruz. Vatikan'a ulaşmak için yine A hattını kullanıp Ottaviano durağında inmemiz gerekiyor. Metrodan kendimizi dışarı atar atmaz büyük bir kalabalık ile karşılaşıyoruz. İnsanlar büyük kitleler halinde Vatikan'a doğru yürüyorlar. Gelenlerin çoğu, daha önceden de okuduğum, dizler ve omuzlar kapalı giyinme kuralına uygun görünüyor. Fakat müzelerin bulunduğu alana doğru ilerledikçe bu kuralın pek de katı olmadığını fark ediyoruz. Müzeye nereden giriş yapacağımızı çözmeye çalışırken, oradaki görevlilerden birinin müzenin bugün kapalı olduğunu söylemesi biraz canımızı sıkıyor ama dışarıda öyle bir ambians var ki Vatikan hevesimizi tamamen karşılıyor. Piazza San Pietro hınca hınç dolu ve büyük ekrandan yansıtılan Papa görüntüleri ve ayin sesleri bizi bambaşka bir dünyaya götürüyor. Tablo gibi hazırlanmış büyük çelenkler ve başlarında bekleyen gruplar görüyoruz. Her grup kendine ait çelengi sırtlanıyor ve bir nevi geçit töreni başlıyor. Dans gösterisi yapan kızlar, elinde enstrümanlarıyla yürüyen gruplar ve bizim çelenkliler meydanı bir uçtan diğerine dolaşıyorlar. Tabii ki biz de GoPro ile onların arasına karışıyoruz :)  Buradan bit pazarına gitme hayalimiz de suya düşüyor çünkü aradaki mesafeyi de göze alınca, buradaki gezimizi o kadar kısa sürede tamamlamanın mümkün olmayacağına karar veriyoruz.  Fakat daha sonra Leonardo'dan da duyduğumuz kadarıyla görülmeye değer bir pazar yeri olduğunu öğreniyor ve burayı bir sonraki Roma seyahatimize bırakıyoruz.
 
Meydanda biraz daha gezdikten sonra Castel Sant'Angelo kuyruğuna girmeye karar veriyoruz. Bu kale İS 139 yılında kullanılmaya başlıyor ve kurulduğundan bu yana hapishane ve sığınak gibi birçok amaca hizmet ediyor. İçeri girdiğimizde birçok rutubetli hücreden ve dar koridorlardan geçiyoruz. Kalenin en üst katına çıktığımızda ise müthiş bir manzarayla karşılaşıyoruz. Kalede, bu akşam saat 21:30'da bir havai fişek gösterisi olduğunu öğreniyoruz. Gösteriye denk gelmeyi umarak oradan ayrılıyoruz.

Trastevere'ye çıkmadan önce meydandaki bir restoranda makarna yiyor, limoncellomuzu yudumluyoruz. Yemeğin üzerine de, Tiber Nehri'nin üzerindeki Isola Tiberina, yani Tiber Adası'na uğramaya karar veriyoruz. Köprüden adaya geçtiğimizde antik hastanenin karşısında, hemen solda Sora Lella isimli bir restoran var. Turistik bir yer değil, hatta içeride İngilizce bilen birini bulmakta zorlanıyoruz. Tek isteğimiz, ününü önceden duyduğumuz ricotta peynirli dondurmalarından yemek. Bunu anlatacak kadar konuşmamız yeterli oluyor. Dondurmamızı afiyetle yiyor ve kalkıyoruz. Kesinlikle değişik bir lezzet ama bizi çok etkilemiyor.
Trastevere Caddesi oldukça büyük ve hareketli bir cadde. Ama artık ayaklarımızı hissetmediğimizden bu gezintiyi kısa kesiyor ve Tiber Nehri'nin üzerindeki köprülerin birinden karşıya geçerek, İspanyol merdivenlerine doğru yol alıyoruz. Şansımıza bunaltıcı bir sıcak olmadığından orada biraz oturup günün yorgunluğunu üzerimizden atıyoruz.
Ben kara kara eve nasıl yürüyeceğimizi düşünürken Spagna metro durağının girişinde, ertesi gün scooter kiralamayı düşündüğümüz firma, Bici Baci ile karşılaşıyoruz. Saat tahmini 18:30. İçerideki görevli kapatmak üzere olduklarını söylüyor. Vespamızı bugün kiralamaya karar veriyoruz. Görevli yalnızca bir Vespa kaldığını söylüyor ve İtalya'ya gitmeden önce hep hayallerimde kurduğum turuncu Vespa burada karşıma çıkıyor. Hem eve yürümeyecek olmanın verdiği mutluluk, hem de turuncu Vespa'ya kavuşmanın verdiği heyecanla Roma'daki scooter maceramız da başlamış oluyor.
Eve dönüp biraz soluklandıktan sonra kendimizi yeniden dışarı atıyoruz. Vespa'ya atlayıp Roma sokaklarında kayboluyoruz. Ama Efe öyle güzel kayboluyor ki Tiber Nehri üzerindeki köprülerden birine doluşmuş kalabalığa denk geliyoruz. Tam bu kalabalık ne, diye düşünürken, Efe'ye saati soruyorum. Saatin 21:27 olduğunu söylüyor. Birden aklıma Castel Sant'Angelo'daki havai fişek gösterisi geliyor. Üç dakika sonra, yaklaşık yarım saat sürecek bir gösteri başlıyor. Altımızda Tiber Nehri, karşımızda tüm ihtişamıyla Sant'Angelo kalesi ve karanlıkta parlayan rengarenk havai fişekler.
Bu gösteriyi de kaçırmamış olmanın verdiği keyifle bu akşamın büyük planına doğru yol alıyoruz: Piazza Augusto Imperatore'de bulunan Il Vero Alfredo. Restorana adım atar atmaz, buranın ne kadar köklü ve kaliteli bir yer olduğunu anlıyoruz. Bütün duvarlar buraya gelen ünlülerin resimleriyle süslenmiş. Garsonlar inanılmaz ilgili ve güler yüzlü. Gelen fettuciniyi ise anlatmak imkansız. Evet, Roma'da fettuchini yiyecekseniz, kesinlikle burayı tercih etmelisiniz. Biz doymadık, daha sonra bir kez daha geldik. Fiyatlar çok uçuk değil, porsiyonlarda oldukça doyurucu. İki tabak fettuchini ve 1 litre ev yapımı şarapları için toplamda 50 Euro ödüyoruz.
 Damağımızda kalan bu enfes tatla Vespa'ya atlıyoruz ve başka bir lezzete doğru gidiyoruz: Gelateria Valentina.  Üçer top dondurma alıyoruz.  Dondurmalarımızı koyan ve oranın sahibi olduğu belli olan yaşlı amcayla keyifli bir sohbete başlıyoruz.  Hiç Türk'e benzemediğimizi söylüyor.  Sonra da Türkçe birkaç cümle kuruyor.  Dondurmalarımızı hangi sırayla yememiz gerektiğini anlatıyor.  Sanırım yoğunluklarına göre birbirini dengelemesi için böyle bir sıralama yapıyor.  Hepsi gerçekten çok leziz ama Efe de ben de bitter çikolatayı çok sevdiğimiz için favorimiz bitter oluyor.  Ağızda saf bir çikolata tadı bırakıyor.  Efe dayanamayıp bittere saldırıyor ama ben uslu uslu sırayı takip ederek dondurmamı bitiriyorum. Sonrasında keyifli bir gece turuyla bu günü de sonlandırıyoruz.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder